25 Mart 2013 Pazartesi

Muhsin Yazıcıoğlu'nun Yaşam Öyküsü


Muhsin Yazıcıoğlu'nun Yaşam Öyküsü

Muhsin Yazıcıoğlu, 1954 yılında Sivas'ın Sarkışla ilçesi Elmalı Köyü'nde bir çiftçi ailesinin oğlu olarak doğdu. İlk ve orta öğrenimini Şarkışla'da yaptı. 

Yüksek öğrenimini yapmak üzere 1972'de Ankara'ya geldi. Üniversite tahsilini, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi'nde tamamladı. 

1968'de cemiyet (dernek) çalışmalarına başladı. Şarkışla'da Genç Ülkücüler Hareketi'ne katıldı. Ankara'ya geldikten sonra ise, Ülkü Ocakları Genel Merkezi'nde görev yapmaya başladı. Sırasıyla; Ülkü Ocakları Genel Başkan Yardımcılığı ve Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı yaptı. (1977-78). 

1978'de faaliyete geçen Ülkücü Gençlik Derneği'nin kurucu Genel Başkanı oldu. 1980 yılına kadar MHP'de Genel Başkan Müşavirliği görevinde bulundu. 

12 Eylül 1980'de yapılan askeri darbenin ardından, MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası sanığı olarak cezaevine konuldu. 5,5 yılı hücrede olmak üzere 7,5 yıl Mamak Cezaevi'nde kalan Muhsin Yazıcıoğlu, 7,5 yıl cezaevinde kaldığı bu davadan herhangi bir ceza almadı. 




Cezaevinden çıktıktan sonra, mağdur olmuş ülkücülere ve onların ailelerine yardim amacıyla kurulan Sosyal Güvenlik ve Eğitim Vakfı'nın başkanlığını yaptı. 

1987'de arkadaşları ile birlikte MÇP'de siyasete girdi. MÇP'de Genel Sekreter Yardımcılığı görevinde bulundu. 

1991 genel seçimlerinde üç partinin oluşturduğu ittifak bünyesinde, milletvekili adayı oldu. “O, inançlarınızı Meclis'e taşıyacak” sloganıyla, Sivas'tan milletvekili seçildi. 

1992 yılı Temmuz ayında, “içinde bulunduğu partinin siyasi anlayışıyla uyuşamadığı için” bir grup arkadaşı ile birlikte MÇP'den ayrıldı. 29 Ocak 1993 tarihinde Büyük Birlik Partisi kuruldu ve bu partinin Genel Başkanlığına seçildi. 

24 Aralık 1995'te yapılan erken genel seçimlerde ANAP-BBP ittifakından 20. Dönem Sivas milletvekili olarak, yeniden meclise girdi. 28.02.1996 tarihinde ANAP'tan istifa ederek, BBP'ye döndü. 



26 Nisan 1998'de yapılan 3. Büyük Kurultay'da, 8 Ekim 2000 tarihinde yapılan 4. Büyük Kurultay'da, 2 Haziran 2002 tarihinde yapılan 1. Olağanüstü Büyük Kurultay'da,20 Temmuz 2003 tarihinde yapılan 5. Olağan Büyük Kurultay'da,30 Nisan 2006 tarihinde yapılan 6. Olağan Büyük Kurultay'da ve 15 Nisan 2007 2.Olağanüstü Büyük Kurultayda tekrar BBP Genel Başkanlığına seçilmiştir. 



22 Temmuz Erken Genel seçimlerinde BBP'nin seçimi protesto etmesi sebebiyle partisinden istifa ederek Sivas'tan bağımsız milletvekili adayı olup 23. dönem milletvekilliğine seçilmiştir.Daha sonra BBP'ye katılarak TBMM'de Büyük Birlik Partisi Sivas Milletvekili olarak BBP'yi Meclis'te temsil etmiştir.19 Ağustos'ta yapılmış olan BBP'nin 3.Olağanüstü Büyük kurultayında tekrar Genel Başkan olmuştur. 



Muhsin YAZICIOĞLU, evli ve iki çocuk babasıydı..




Helikopter kazası 


25 Mart 2009 tarihinde, Kahramanmaraş mitinginden Yozgat-Yerköy mitingine hareket etmek üzere içinde bulunduğu helikopter bilinmeyen bir sebepten dolayı düştü.


Helikopterin düşüşünden sonra enkazı arama çalışmaları 46 saat sürdü.
Helikopterin düşüşü ve Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümüyle ilgili çeşitli şüpheler devam etmektedir ve henüz aydınlatılamamıştır.

28 Mart 2009 tarihi ve saat 14:10'da BBP Genel Sekreteri Yalçın Topçu'nun yaptığı açıklamaya göre, BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindekiler vefat etmişlerdir. Kendisi daha önce on yedi defa trafik kazası geçirmişti ancak bunların hepsini hafif sıyrıklarla atlatmıştı.

Muhsin Yazıcıoğlu'nun cenazesi ölümünden 6 gün sonra 31 Mart 2009 tarihinde Kocatepe Camii'nde düzenlendi. TBMM'deki törende Yazıcıoğlu'nun Türk bayrağına sarılı naaşının üzeri çiçeklerle süslendi. Cenaze törenine basın mensupları dâhil yaklaşık 700.000 kişi katıldı. Vasiyeti üzerine cenazesi, Taceddin Dergahı'na gömülmeyi vasiyet ettiği için bir bakanlar kurulu kararı çıkarılarakMehmet Âkif Ersoy müzesi olarak kullanılan dergahın bahçesine defnedildi.



MUHSİN YAZICIOĞLU'NUN SON KONUŞMASI

Muhsin Yazıcıoğlu, Karaman’da yaptığı konuşmada Büyük Birlik Partililere ölümü şöyle anlatmıştır:

“Şimdi bakın yoldan geldik, yola gideceğiz. Hiç birimizin garantisi yok. Şurada ayakta duranın da, oturanın da garantisi yok. Yani, ruh bir saniyeliktir. Küf dedi mi gitti. Bunun da nereden geleceği, nasıl geleceği, ne şekilde yakalayacağı belli değil. Bir saniyenize bile hakim değilsiniz.
Bir saniyesine bile hakim olamadığımız, hükmedemediğimiz bir hayat için, bir dünya için, bu kadar fırıldak olmanın anlamı yoktur. Düz yaşayacağız, düz duracağız, düz yürüyeceğiz. Dik duracağız, doğru gideceğiz. Allah’ın izniyle hayatım boyunca hep böyle gittim. Allah’ın izniyle, olsak da milletle olacağız. Olmasak da milletle olmayacağız. Yarın Ahirette Allah bize ‘niye iktidar olmadın’ diye sormayacak. Sorsa da ‘Vermediniz’ diyeceğiz. 


23 Mart 2013 Cumartesi

Bab'Aziz Filminden Ölüm Tasviri

Bab'Aziz Filminden Ölüm Tasviri

Anne karnında karanlıktaki
bebeğe denseydi ki:

"Dışarıda aydınlık bir dünya var,
yüksek dağlarla dolu,
Büyük denizleri olan,
dalgalanan düzlükleri olan,
çiçekleri açmış güzel bahçeleri olan,
dereleri olan,
yıldızlarla dolu bir gökyüzü
ve alevli güneşi olan...
Ve sen, bu mucizelerle yüzleşmek yerine,
Karanlıkla çevrilmiş oturuyorsun... "

Doğmamış çocuk,
bu mucizeler hakkında hiçbir şey bilmediği için,
hiçbirine inanmayacaktır.
Tıpkı ölümü karşılarken bizim gibi.
İşte bu yüzden korkarız.


21 Mart 2013 Perşembe

'18 Mart 2013 Hacettepe olayları' başlıklı yazımın basında yansımaları

18 Mart 2013 tarihinde okulumuz Hacettepe Üniversitesi'nde meydana gelen olayları yine bu blog üzerinden paylaşmıştım: ( http://ogenc.blogspot.com/2013/03/18-mart-2013-hacettepe-olaylar.html )

Bu haber daha sonra binlerce kişiye ulaştı ayrıca ben de bir çok gazeteciye olayların aslını yazdığım bu haberi e-mail atmıştım.Şimdi blogumdaki yazıyı paylaşan ulaşabildiğim basın organlarının linklerini paylaşıyorum:

1) http://www.internethaber.com/universiteye-ocalan-tatili-geldi-514687h.htm
2) http://www.aktifhaber.com/teror-orgutlerinden-hacettepede-isbirligi-754340h.htm
3) http://www.habergeliyor.net/hacettepede-teror-propagandasi-167330h.htm
4) http://www.analitikbakis.com/NewsDetail.aspx?id=60081&name=Teror-Orgutlerinden-Hacettepe'de-Isbirligi
5) http://www.haberform.com/haber/universitelerde-orgut-uyeleri-hangi-universitede-kck-pkk-uyeleri-var-110642.htm
6) http://www.polishaberi.com/guncel/teror-orgutlerinden-hacettepede-isbirligi-h128709.html
7) http://www.gazete2023.com/haber/25788/ankara-hacettepe-universitesinde-pkk-gercegi.html
8) http://www.devletsifresi.com/teror-orgutleri-fink-atiyor.html
9) http://www.gundem724.com/gundem/universiteye-ocalan-tatili-geldi-h757655.html
10) http://www.bitlisgundem.com/haber-1114-Teror-Orgutleri-Fink-Atiyor.html
11) http://www.devletmemuru.org/teror-orgutleri-fink-atiyor.html
12) http://www.migmedya.com/9850-hacettepede-teror-propagandasi.html
13) http://trendypot.com/?p=236115
14) http://www.comuhaber.com/teror-orgutlerinden-hacettepede-isbirligi/
15) http://sonhbr.com/sondakikahaberleri/teror-orgutlerinden-hacettepede-isbirligi.html
16) http://yerlihaber.org/haberdetay/Ankranin-gobeginde-Kck-Pkk-yazilari-_/1341

20 Mart 2013 Çarşamba

Hacettepe Üniversitesi'nde Neler Oluyor?

 HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ'NDE NELER OLUYOR?



Öncelikle bu yazıyı okumadan önce aşağıdaki 18 Mart olaylarıyla ilgili olarak yazdığım yazıyı okumanızı öneriyorum. Yine de kısa bir özet geçmek gerekirse 18 Mart Çanakkale Şehitlerini Anma konferansını engellemek isteyen sonrasında polise taş atan, okulda terör estiren binalara ve yerlere 'pkk,apo,kck' yazan,rektörlük binasını taşlayan,kütüphaneye büyük zarar veren,güvenlik kulübelerinin camlarını kıran grup bunlar yetmezmiş gibi bir de 20 Mart günü okulda yürüyüş yapmak istediler. Tabi ki bu da illegal yollarla ve yetkili herhangi bir merciden izin almaksızın.

Rektörlük bu provokasyon dolu gösteriyi önce yayımladığı bu yazıyla engellemek istedi:

"21 Mart 2013 tarihinde Üniversitemizde bir yürüyüş yapılacağı duyumu alınmıştır.
5 Eylül 2012 tarih ve 306 sayılı Üniversitemiz Senatosu kararı gereğince (Kişi ve Grupların Üniversitemizde Düzenleyecekleri Etkinliklerde Uyulacak Kurallar) düzenlenecek etkinliklerde 48 saat önceden izin alınması gerekmektedir.
Öğrenci arkadaşlarımızı, önceden izin alınmamış etkinlilere katılmamaları konusunda uyarırız.

Rektörlük"


Bunun yeterli olmayacağı elbette ortadaydı. Çünkü olaylar çıkarken dersine giden veya hasbelkader o sırada o bölgeden geçmekte olan öğrenciler zarar görüyordu. Kimi öğrencilerde insani duyguları istismar etmekte gayet başarılı olan kişilerin çağrılarıyla bir anda kendini bu gösterilerin içinde kalıyordu.

Çok iyi hatırlıyorum daha hazırlık öğrencisi iken böyle gösterilerin birine ben de katılmıştım.
Daha yeni okula gelmiştim ve bu tip gösterilere çok uzaktım.
Gösterideki amaç o dönem ki rektörü protestoydu ve neden olduğunu bile bilmiyordum.

Benim gibi saf niyetle oradan geçmekte olan öğrenciler bir anda kendini bu tip olayların içinde bulabiliyor.
Bu nedenle rektörlük ikinci bir yazı yayımlandı:

"Beytepe Yerleşkemizde 21 ve 22 Mart 2013 (Perşembe ve Cuma) günlerinde sadece lisans öğrencilerimiz için eğitime ara verilmiştir.
Rektörlük"
(link için: http://www.hacettepe.edu.tr/TR,8428/img-srcimagesyenigif--stylewidth25px-important-height13-.html )

Beytepe yerleşkesinde eğitime ara vermek kuşkusuz çok stratejik ve masum öğrencilerin korunması amaçlı.
Ayrıca yapılabilecek provokasyona ve gerçekleşebilecek olumsuz olayları önlemeye yönelikti.
Fakat şu da belirtilmeli ki yürüyüşü gerçekleştirecek ana grup saf öğrenciler ayrıldığında bölücü terör örgütü pkk yandaşı ve destekçileridir.
Elbette ki Hacettepe Üniversitesinde vatanını seven ve her şartta koruyacak,menfaatlerini gözetecek bireyler de bulunmaktadır.
Yapılacak o yürüyüşte milli ve manevi duygularla yürüyüş yapan grubun karşısına ikinci bir grup çıkabilirdi.
Bu da daha sonra anlatılması ve anlaşılması mümkün olmayan sonuçlara sebep olabilirdi

Kuşku yok ki tatilin verilmesiyle birlikte yürüyüşe katılım ciddi şekilde azalacak ve masum öğrenciler değil tamamıyla belli öğrencilerin yürüyüşü halini alacaktır.Ama muhtemelen onların da bir çoğu 'izin' yapacak.

Fakat bu kararda 19 Mart tarihinde meydana gelen Akp genel merkez binası ve Adalet Bakanlığı binasında meydana gelen bombalı saldırıların etkisinin olduğunu düşünmek herhalde yanlış olmaz.
Bu görüş kendi görüşüm fakat zannediyorum ki yürüyüş olması takdirinde gerçekleşecek olaylarla ilgili 'istihbarat' birimlerimiz bilgi geçmiş olabilir.
Yani bu tatilin salt rektörlük tarafından ilan edilmiş bir tatil olmadığı düşüncesindeyim.

İtiraf edilmeli ki bu bir tavizdir. Geçirmekte olduğumuz çözüm sürecinde tasvip edilmeyecek kötü olayların yaşanmasını bizler istemeyiz fakat isteyen çevrelerin olduğu görülmektedir.

Bu dönemlerin toplum olarak sükunet ve huzur içinde atlatılması ve barış ortamının gerçek manada şehirde,dağda,yolda,üniversitelerde ve bu bağlamda Türkiye'nin her karışında sağlanması umuduyla.

Oğuzhan GENÇ - Hacettepe Üniversitesi ( https://twitter.com/Oguzhngenc )

18 Mart 2013 Pazartesi

18 Mart 2013 Hacettepe olayları

18 Mart 2013 Hacettepe olayları

Öncelikle şunu söylemeliyim olaylar asla bir öğrenci protestosu veya tepkisi değildir.
Birazdan yükleyeceğim ve 23.00'da çektiğim fotoğraflar ve gündüz çektiğim fotoğraflardan kararı siz de verebilirsiniz.
Olayların önce nasıl çıktığına gelelim. Hacettepe Üniversitesi K salonunda 18 Mart Çanakkale Şehitlerini anma programı düzenlenmekteydi. Bir grup öğrenci etkinliğin başladığı sıralarda K salonunu doğru yürüyüşe geçti. Bunun ardında güvenlik görevlileri ve polis barikat kurdu. Göstericilerin dağılmaması üzerine polis biber gazı ve tomalardan su sıkmak suretiyle eylemcilere müdahalede bulundu.. 
Olayların yeni başladığı anlarda derse gitmek üzere yoldaydım rektörlük önünden geçerken çektiğim fotoğraflar..


Daha sonrasında içeride etkinlik devam etti ben o sıralarda dersteydim.Daha sonra ara ile birlikte dersten çıkıp etkinliğin bulunduğu K salonuna gittim sonuna yetişme fırsatı buldum. Çanakkale türküsü söyleniyordu Hacettepe konservatuvar öğrencileri tarafından..


Etkinlik bitiminden sonra öğrencilerin ayrı bir şekilde dağılması istendi bu sırada polis hala tedbir amaçlı güvenlik önlemi almış bekliyordu..



Etkinliğin yapıldığı salonun girişinde biber gazından etkilenen polis ve güvenlik görevlilerinin kullandığı su şişeleri ve limonlar..



Göstericiler polisten kaçarak kütüphane,yemekhane ve daha sonra Bam bölgesine yöneldi tabi ki polis de.


Bu sırada ilk durağa giden yol polis tarafından kesildi ve otobüs bekleyen öğrencilerin İİBF önüne gitmeleri istendi.




Bu fotoğrafı çekerken polis bana hemen ilerlememi ve fotoğraf çekmememi istedi.Asla yanlış yaptığını düşünmüyorum orada bizlerin güveliğini sağlayan polislerimize ayrı ayrı teşekkür edilmelidir..









Biraz sonra paylaşacağım fotoğraflara ise yorum yapmak doğru olmaz.Tüm yorumu okuyanlara bırakıyorum.
Eylemi kimin yaptığına siz karar veriniz..
Şuan yurtta internet bağlantım olmadığı için Halux kafeden yazıyorum yan masada olaylar tartışılıyor,aynen aktarıyorum:'Ben gözümle görmesem inanmam bir çanta bulundu içinde bu kadar bıçak vardı(yaklaşık 10cm)














Şimdi son fotoğraflla sizlere soruyorum Hacettepe Üniversitesinde olayları kim çıkardı ve eğer polis müdahalesi olmasaydı K salonunda Çanakkale Şehitlerini Anma Programı düzenleyen öğrencilerin hali ne olacaktı?



OĞUZHAN GENÇ-HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ

17 Mart 2013 Pazar

8.Altındağ’da Şiir Akşamları ve Serdar Tuncer’den nakille Abdürrahim Karakoç’un Mihribanı




8.Altındağ’da Şiir Akşamları ve Serdar Tuncer’den nakille Abdürrahim Karakoç’un Mihribanı



‘Altındağ’da Şiir Akşamları’ adıyla 8.’si düzenlenen etkinlikte birçok şair bulunuyordu. Ataol Behramoğlu, Bahattin Karakoç, Haluk Çetin, İsmail Kılıçarslan, Mehmet Nuri Parmaksız, Nurullah Genç, Serdar Tuncer ve Azeri şair Vagıf Behmenli..
Gecenin sunuculuğunu Serdar Tuncer abimiz yaptı: ’Yaşım 35 olunca şair olarak katılacağım.’ diyerek. Bahattin amca şekerini ayarlayamayınca sen bilirsin ezbere sen oku dedi Serdar abiye onu da okudu ‘Ihlamurlar çiçek açtığı zaman’ dedi.

Sonra başladı anlatmaya Abdürrahim Karakoç’u:
Yolda çevirir genç şairler:-’Hocam haddim değil ama bir şiir yazdım okusanız.’ derdi..
Karakoç:- ’Haddin değilse yazma evladım.’
‘Bir gün Ramazan programı çıkışı sizi ben bırakayım dedim. Teşrif etti arabama, sorayım dedim Mihriban’ın hikâyesi nedir, nedir bu Mihriban olayı? Karakoç cevaplamış:
-‘Kimseye anlatmadım saa da anlatmam. Ama şu kadarını bil yeter Mihriban başka şehirde ben başka şehirdeydim. O bana mektup yollardı ben yollamazdım. Genç bekar bir kıza mektup yollamak ne demek. Onun şehrinde yerel bir gazete vardı o bana mektup yazar ben şiirlerimi o gazeteye gönderirdim. O mektup yazar ben gazeteye şiir yazardım..’

Mihriban 

Sarı saçlarına deli gönlümü, 
Bağlamışlar çözülmüyor Mihriban. 
Ayrılıktan zor belleme ölümü, 
Görmeyince sezilmiyor Mihriban. 

Yar deyince kalem elden düşüyor, 
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor. 
Lambada titreyen alev üşüyor, 
Aşk kâğıda yazılmıyor Mihriban. 

Önce naz sonra söz ve sonra hile 
Sevilen seveni düşürür dile 
Seneler asırlar değişse bile 
Eski töre bozulmuyor Mihriban 

Tabiplerde ilaç yoktur yarama, 
Aşk deyince ötesini arama. 
Her nesnenin bir bitimi var ama. 
Aşka hudut çizilmiyor Mihriban 

Boşa bağlanmamış bülbül gülüne 
Kar koysan köz olur aşkın külüne 
Şaştım kara bahtım tahammülüme 
Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban 

Tarife sığmıyor aşkın anlamı 
Ancak çeken bilir bu derdi gamı 
Bir kör düğüm baştan sona tamamı 
Çözemedim çözülmüyor Mihriban 

Abdurrahim Karakoç 

Bestekarı Musa Eroğlu'ndan dinleyelim :



Bu şiirin üstüne Mihriban’ın Karakoç’a mektubunda şunları yazdığı söylenir:
"Şiirinde sanki bana sesleniyor gibiydin... Benim seni unuttuğumu sanma.. ben de hala seni sevmekteyim ve bu aşk bitmeyecek... Sen bende esen eski kavak yelisin ve seni unutmam mümkün değil..." 
Cevap yine gazeteye şiirle olur ve bu şiir son şiirdir:

Unutursun Mihribanım 

“Unutmak kolay mı?” deme 
Unutursun Mihriban’ım. 
Oğlun kızın olsun hele 
Unutursun Mihriban’ım. 

Zaman erir kelep kelep 
Meyve dalında kalmaz hep 
Unutturur bir çok sebep 
Unutursun Mihriban’ım. 

Yıllar sinene yaslanır 
Hatıraların paslanır 
Bu deli gönlün uslanır 
Unutursun Mihriban’ım. 

Süt emerdin gündüz gece 
Unuttun ya, büyüyünce... 
Ve işte tıpkı öylece 
Unutursun Mihriban’ım. 

Gün geçer azalır sevgi 
Değişir her şeyin rengi 
Bugün değil, yarın belki 
Unutursun Mihriban’ım. 

Düzen böyle bu gemide 
Eskiler yiter yenide 
Beni değil, sen, seni de 
Unutursun Mihriban’ım. 

Abdurrahim Karakoç

14 Mart 2013 Perşembe

Anna-Tarık Tufan


Anna-Tarık Tufan



Biz her şeye, esirgeyen ve bağışlayan, çokça esirgeyen ve çokça bağışlayan, hep esirgeyen ve hep bağışlayan Rabbin adıyla başlayan adamlarız anna.
Büyücülerin, haramilerin, borsacıların, reklamcıların, korsanların, işgalcilerin, bankacıların elinden kurtulmamız da bundan.
Sanayi devriminde bile, karanlık, rutubetli, çok bağırışlı, çok nefessiz, çok sabahsız, çok aşksız, çok çiçeksiz, çok neşesiz, çok kitapsız bir fabrikada hayatta kaldık sırf bu yüzden.
Piyasaların hınçla dolu iniş çıkışlarına kalbimiz dayanıyor bir şekilde.
Kalbimiz derken, ilk gençliğimiz, sakalımız, bir kasetin iki yüzüne de ardarda kaydedip dinlediğimiz şarkımız diyorum aslında.
İşte böyle yaşıyoruz ve yaşamak da sana dair uzayıp giden bir özleme dönüşüyor.
İnsaf et anna!


Gidelim buradan.
Senin masumiyetini, bilgelik zamanlarından kalma sırları, dünyanın bütün sabahlarını yanımıza alıp da gidelim.
Hesap etmeden, haritaya bakmadan gidelim.
Ölelim diyecektim az kalsın. ölmeyelim. hiç ölmeyelim anna.
Sarılalım diyecektim az kalsın. içimden böyle şeyler de geçiyor işte. sarılalım, dudakların…
Tamam sustum.


Gitmek istemezsen bir şiir miktarı kadar otursak diyorum. 
Şiir kalsın istersen, sadece otursak. 
Oturmasan da olur benimle,sadece ellerimi tut. ellerimi tutma dilersen sadece yüzüme bak.
Yüzüme bak ama anna, yüzüme bak. gözlerime bak, gözlerimin içine bak.
Gözlerim biraz karanlık. içinde cenkler, ayinler, kesik damarlar, kapıları yumruklayışlar, cipralexler, turgutlar, edipler, sezailer, siyahlar, beyazlar, uykusuzluklar, bitmeyen başağrıları, bildirilerin öfkesi, duvarlara uzun dalmışlıklar var.gözlerim biraz yorgun. içinde bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler…
Bekleyişler anna.. 
Köylü çocukların parasız yatılı sonuçları mesela. nişanlısı askerde kızlar, kızı ölüm orucundaki baba,babası tersanede oğul, oğlu şizofren anne.


Hepsini sayamam gerçi, utançlarım da var. ama geçecek hepsi, geçecek. şifalı gözlerin her şeyi iyi edecek.
Gözlerimin içine bakmaktan korkma anna.
Sen adımını attığın andan itibaren hira dinginliğine dönüşecek ortalık.
Tanrı bizimle de konuşur belki..

Tarık Tufan

13 Mart 2013 Çarşamba

İran ve Olmayan Nükleer Silahları

İran ve Olmayan Nükleer Silahları

         İran nükleer çalışmalarına Rusya'ya karşı Amerika'nın destek ve yardımlarıyla 1950li yıllarda başlamış bir ülkedir. İran İslam Devrimi ile birlikte Amerika'nın İran'a ve İran'ın nükleer programına bakışı da değişmiştir,dolayısıyla dünyanın da.
         Öncelikle şunun belirtilmesi gerekir ki İran'ın elinde henüz sahip olduğu bir nükleer silahı bulunmamaktadır. Fakat bu silahı oluşturabilmek için yeterli alt yapısı olduğu düşünülmektedir. İran'ın çeşitli bölgelerinde nükleer çalışmalar yaptığı merkezleri bulunmaktadır.



         Nükleer silaha sahip olan ülkelerse Rusya,Abd,Çin,Fransa,İngiltere,İsrail,Hindistan,Pakistan ve Kuzey Kore'dir.


          Bu devletler nükleer silahları elbette keyfi veya bilimsel çalışma maksatlı geliştirmiş ülkeler değillerdir. 'Savunma Amaçlı' ifadesi ise kabul edilebilecek bir ifade değildir. Çünkü bu ifade tüm ülkelere nükleer silah üretme noktasında dayanak verebilecek bir düşüncedir. Devletlerin vatandaşlarını korumak ve savunmak gibi bir yükümlülükleri vardır.
          Tüm bunlardan hareketle Abd ve İsrail'in başı çektiği ülkelerin ve İran'ın silah amaçlı olduğu zannedilen nükleer programını durdurmasını istemesi ve bu amaçla siyasal ve ekonomik yaptırımlar uygulaması yalnızca İran devletinin cezalandırılması şeklini aşmaktadır. Topyekün bir İran halkının cezalandırılması söz konusu duruma gelmiş bulunmaktadır. Bu da aynen uygulamasını gördüğümüz İran'ı yeni bir Gazzeleştirme politikasına doğru ilerlemektedir. Bu durum devam ettirilmesi durumunda bir insanlık ayıbını oluşturabilecek aşamalara ilerlemektedir.
          Dünya siyaseti üzerinde etkili devletlere (burada kastedilen elbette Abd,İngiltere ve İsrail) karşı olabilecek tehditlerin tüm dünya için tehdit gibi gösterilmesi ve belli devletlerin çıkarlarının tüm devletler için yararlı olduğunu gösterme çabası kabul edilebilecek bir anlayış değildir.

        Savaş durumuna gelmesi olası;
 Kuzey Kore-Güney Kore                     Pakistan-Hindistan





Hatta bu devletlere Abd-Rusya ikilisi de kısa dönem öncesine kadar eklenebilecekken ayrıca bu devletler nükleer silaha sahipken,İsrail'in İran'da böyle çalışmalar bile yokken nükleer silaha sahip oluşu gibi durumları bir kenara bırakıp henüz nükleer silahı bile olmayan İran'ı tüm dünya için tehdit göstermeyi 'Etkili devletlerin siyasi bakışı' üzerinden anlamak mümkün fakat kabul etmek asla mümkün değil diye düşünüyorum.

((Bu yazının yazılmasın da Dr. Şebnem Udum ve Dr. Ömür. Atmaca’nın katılımıyla, Yrd. Doç. Dr. Şule Ergün’ün Moderatörlüğünde Hacettepe Üniversitesi'nde düzenlenen “İran'ın Nükleer Programı ve Dünya'ya Yansımaları" başlıklı konferans etkili olmuştur hocalarıma teşekkür ediyorum))

10 Mart 2013 Pazar

BEN SENİ NE ZAMAN DÜŞÜNSEM(İSMAİL KILIÇARSLAN)

BEN SENİ NE ZAMAN DÜŞÜNSEM(İSMAİL KILIÇARSLAN)



Mesela ben seni ne zaman düşünsem
Bir van gogh tablosunun ortasında buluyorum kendimi
Sarısı fazla, mavisi az, yine de yaz, yine de buğday ve başak
İçinde bir tekne olsun tanrım, bir de rüzgar
ve ademden kalma bu kaburga sızısı kavursun gövdemi

Mesela ben seni ne zaman düşünsem
Bir şarkının gelişen ritmi dolduruyor etrafı
Bir şarkı: aşktan çok, ayrılıktan pek az bahseden
Bir şarkı: gizlenen, el içine çıkmayan bir kız gibi
Bir şarkı: otel odasında kendime yakalandığım o aynaya bakmak gibi

Mesela ben seni ne zaman düşünsem
Ateş oluyor, yangın oluyor, deli oluyorum

Mesela ben seni ne zaman düşünsem
Eni konu bir sersemliğe, bir inkara, bir insafsız geceye
Haylaz misketleriyle ve gazoz kapaklarıyla bir temmuza
Ağır aksak bir akşam oturmasına
Ah bu zihin!
Yakup'tan bu yana kör ediyor kullananları
ve bir gömlek olmazsa olmazı işte bu işin

Mesela ben seni ne zaman düşünsem
Genç bir ölünün pırıl pırıl fotoğrafı oluyor masada
Ya istiklal ya ölüm desem değil, başka türlü
Akdeniz usulü bir kesik savaş: belki
Bir italyan filmi barbarların dokunaklı öyküsü
Barbarlar: başkalarına yazılmış dizeleri çaldılar

Mesela ben seni ne zaman düşünsem
Hurufi bir ikindinin gerçek yorumunu
Bir yorgunluğun uzak ve dokunulabiir sonunu
Rahimde bir ceninin tanrıyla doğrudan
Cebrail bile olmadan konuştuğu o eşşiz anı
Barbarlar: doğmamış bir çocuğun hayalini yağmaladılar
Bense oturup barbarları anlatan, hayatımı, ahmaklığımı anlatan
Bir çeşit sarhoş, bir çeşit divane, bir çeşit yağı bitmiş kandil oldum

Mesela ben seni ne zaman düşünsem
Tütünlü bir sabah çayının çapkınlığını buluyorum zihnimde
Bunu "aklın taşa çalınması " olarak da pekala
Pekala bir türkçe sayıklama olarak da alabilirsin
Beni alıp bu ateşe ekleyebilir, bir gök resmi çizebilirsin
Beni al sen zaten, bırakma bu çöl düğününde
Beni al, bir emanetli hergeleye, bir delikanlı raconuna dönüştür
Gelip dayanamam kapına, sana şiir yazamam, öyle biri değilim
O çok beğendiğin kazağı bile belki hatta, anlıyorsun öyle ya
Gelip dayanamam kapına, çünkü başka hayat yok
Mucize yok, orkestra yok, davetliler yok
Olsa olsa bir masal : iyi ki
Olsa olmaz bir masal ,olmasa olmaz bir yangın
Gel al sen beni zaten, ört üzerimi , kapat bu bahsi
Ben koşa koşa dayanıp bu yaşlı dünyamızın burçlarına
ve çağırarak yardıma haydar-ı kerrar'ı

Mesela ben seni ne zaman düşünsem diyerek
Yeniden başlatayım, yeniden başlatayım, başlatayım insanlığı

Mesela ben seni ne zaman düşünsem
Yeşil bir korku, bir apolet korkusu
Barbarlar : ellerinde keskin birer ölümle ovalara
Ovalara: aşkı unutup, insanı unutup, seni beni unutup
barbarlar: bizi kürek kemiğimizle imtihan ediyorlar ovalara..