20 Mart 2015 Cuma

20.03.2015 Hacettepe Beytepe Kampüsünde Nevruz ve Terör!

20.03.2015 Hacettepe Beytepe Kampüsünde Nevruz Kutlamaları Adı Altında Terör ve Terörist Propogandası!

20.03.2015 Cuma günü ocak ayı itibariyle mezunu olduğum Hacettepe'ye oda arkadaşım merhum İbrahim Keleş adına Beytepe Gazze Camiinde okutacağımız Mevlid ve ikramları dağıtmak için geldim. Namaz sonrası City'ye yemek yemeye indiğimde Nevruz Kutlamalarını gördüm, herhangi bir olay yoktu. Sonrasında yurtlara, müdüre hanımla bir konu hakkında görüşmek maksadıyla indim, çıktığımızda bir öğrencinin ağzında kanama olduğunu, arkadaşlarının ambulans istediklerini gördüm, fakat yurtta araç isteyecek bir güvenlik görevlisi yoktu. Daha sonra gördüm ki tüm güvenlik görevlileri yukarıda toplatılmıştı..

Bu öğrencinin yukarıdaki Nevruz gösterisi yapan kişiler tarafından dövüldüğünü öğrendik. Yanımdaki arkadaşımla birlikte yukarı yemekhane mevkiine çıktığımızda halay çekildiğini ve fakat yüzleri kapalı, kimi kar maskeli, poşili kişilerin bir fotoğrafın önünde beklediklerini gördük. Bu 30.000'den fazla vatandaşımızın katili terörist başı abdullah öcalandı.



Bunu fotoğrafladım ve orada okulun öğrencileri tarafından seçilmiş bir arkadaşımıza bu fotoğrafın burada durdurulmaması gerektiğini belirttim. Rektörlüğe bildirilmesini istedim.Kendisi rektörün burada olduğunu ve göstericilerin rektörden izin aldıklarını söylediğini rektörün sakinleştirmek amacıyla bir bez parçası sadece dediğini belirtti. Sonrasında fotoğrafın bulunduğu yere yeniden döndüm ve burada rektörün fotoğrafı kaldırmalarını "nazikçe rica ettiğini gördüm" en hafif ifadeyle. Fotoğrafın kaldırılmasını ve ellerinde tutmalarını istiyordu. Göstericiler 15 dakikaya programı sonlandıracaklarını bu sırada da indireceklerini söylediler. Rektör sonrasında yeniden apo posterine karşı çıkan grubun yanına geldi ve bunu iletti. Israrla buna müsaade edilmemesini polisin davet edilmesini istedim. Fakat rektör şiddetin çözüm olmadığını bunu hala anlayıp anlamadığımızı sordu. Biz de uyarıya devam ettik ve aşağıda ağzı kanlar içinde bırakılan öğrenciden bahsettik şiddetse uygulayıcılarının karşı da olduğunu hemen okula polisin alınmasını istedik fakat yine dinlemedi.

Sabah saatlerinde ise daha büyük bir posterin açıldığı twitter aracılığıyla öğrendim fakat öğlen itibariyle bu poster yoktu. Hatta rektörün bu pankartın açılması üzerine gereğinin yapılmasını isteyen öğrenciler sayesinde durumdan haberdar olduğunu da öğrendik.




15 dakika sonrasında artık terörist diyeceğim grup yaşasın apo 'biji serok apo' ve bazı kürtçe slogonlar atarak yemekhane bölgesinde sıkılaşarak toplandı. Sonrasında ise 'Beytepe Faşizme Mezar Olacak' sloganlarıyla karşı gruba ellerini kaldırarak bağırmaya başladı. Bu hareket üzerine yalnızca vatan sevdası ve bayrak sevdasıyla orada bu gösteriye karşı çıkan gruptaki bazı kişilerden sadece bir kaç kişi elleriyle kurt işaretleri yaparak tepki gösterdiler.Bu harekete de daha fazla kişi yapmamalarını ve ellerini indirmelerini isteyerek karşılık verdi. Bunu gören teröristlerden kızıl sakallı biri kapşonunun içinden bir şey çıkardı ve bağırarak koşmaya başladı arada güvenlik görevlileri vardı fakat onların hiç bir etkisi olmadı. Daha sonra ise ellerindeki şişeleri atmaya başladılar, hızla karşılarındakilerin bulunduğu yöne koştular.




Fotoğrafa dikkatli baktığınızda güvenlik görevlilerinin yüzlerini teröristlere dönük olarak adeta etten duvar ördüklerini fark edeceksiniz! Hemen arkalarında biraz tartaklanmış, saldırıya uğramış küçük bir grup saklanıyor.

Teröristlerin en az yarısının elinde sopalar vardı yakaladıklarını sopalarla dövdüler kaçamayanlara satırla saldırıldığını söylediler daha sonra yere düşen  bu satırı almaya çalıştıklarında ve bir bezin içine koyduklarını gördüm. Bir kısım vatan sevdalısı çok küçük bir alanda sıkıştırıldı bu sırada güvenlik acil şekilde çembere aldı bu küçük grubu. Eğer bu yapılmasa linç edileceklerdi. Fakat vazgeçmediler ve güvenliği aşmaya çalıştılar. Aşamayınca da sloganlarla çekildiler. Daha sonra bunu twitter ve bazı sitelerde faşistler saldırdı devrimci üniversiteliler püskürttü şeklinde lanse edildiğini gördüm benim bu yazıyı yazma sebebim de budur! Fotoğrafa bakıp kimin saldırdığını anlamayacak beyin zaafı bulunanlara da bir sözüm yok. Açıkça kovaladık kaçtılar deseler en azından dürüst olduklarını söylerdim.



                             



Rektör bu olaylar olmasına rağmen okula polis almadı ve 6-7 öğrenci saldırılar sonunda yaralandı ve Beytepe Gün hastahanesine kaldırıldı. Rektörün daha sonra Gün hastahanesine gittiğini öğrendim fakat orada ne olduğu konusunda bilgim yok. Yaralıları ziyarete gittiğimde gönderildiklerini öğrendim fakat bir görevli yaralanan ve hastahaneye gelen öğrencilerin isimlerini aldı, saldırgan teröristlerin isimleri alındı mı merak ediyorum doğrusu!

Bu olaylar hemen Fizik Mühendisliği ile City Center arasında gerçekleşti, daha sonra city center arkasındaki otoparakta da bazı kişilere saldırıldı, polisin buradaki kameraları inceleterek saldıran teröristleri tespit etmesini ve adaletin gerekli cezayı verdiğini görecek miyiz?

Sonrasında terörist grup kürtçe sloganlar ve terörist başını övücü sloganlarla Hacettepe Üniversitesinde yürüyüş yaptı.



Benim saldırının tam ortasında kalmama rağmen herhangi bir saldırıya maruz kalmamamın nedenine gelecek olursak saldırı başladığında ben yerimden kıpırdamadım yalnızca şişelerden başımı korumak için şapkamı örttüm. Ani saldırıya geçen terörist grup da sadece kaçanlara ve kümeleşen gruba yönelmişti.


Saldırı gerçekleşince kaçan arkadaşlar göstermiştir ki bu apo posteri açılmasına ve pkk propagandasına karşılık gerçekleşen tepki; teröristlerin iddia ettiği gibi "ülkücü faşitler" veya herhangi bir teşkilatlı gruptan gelmemiştir. Sadece vatanını seven ve şehidine,bayrağına minnet duyan öğrencilerin bireysel tepkileridir!
Teröristler de göstermiştir ki dağ ve şehir eğitimleri yerinde!


Son olarak şunu belirtmekte yarar var ki terörist olarak nitelediğim kişilerin büyük bölümü Hacettepe Üniversitesi öğrencisidir. Yalnızca küçük bir kısım dışarıdan gelmiştir yüzler gayet tanıdıktı çünkü.Ve bu terörist propagandasına haline gelen gösteriyi Hacettepe Üniveristesi öğretim üyelerinden bir kısmı açıkça desteklemişlerdir''





Fotoğraflarda yer alan bu kişiyi polislerin iyi araştırmasını ve Hacettepeyle bağlantısını deşifre etmelerini özellikle isterim!



23 Aralık 2014 Salı

HAKÎKAT ŞEHRİNDE BİR GÜZEL GÖRDÜM - SALİH BABA DİVANI

HAKÎKAT ŞEHRİNDE BİR GÜZEL GÖRDÜM

Hakîkat şehrinde bir güzel gördüm
Bir göreni göremedim ne çâre
Sevdâ-yı aşkından yanıp kül oldum
Bir bilen yok soramadım ne çâre

Bir zaman bekledim Leylâ dağını
Bir zaman bekledim gül budağını
Bir zaman bekledim yâr otağını
Vâsıl-ı yâr olamadım ne çâre

Andelîbin işi âh u zâr olur
O nasıl güldür ki tezce hâr olur
Bir gönül kul olur gâh hünkâr olur
Ben bu sırra eremedim ne çâre

Bir gülün ki hân vardır yâr demem
Kansız dîdelere âh u zâr demem
Yüzünü görmeden yârim var demem
Ben bu yâri bulamadım ne çâre

Niceleri yâr der gönlü binada
Niceleri yâr der gönlü zinada
Nicesinin gönlü bey'ü şirâ'da
Bu yâr kimdir bilemedim ne çâre

Duydum ki yârimin yeri Kâf imiş
Dillerde söylenen kuru lâf imiş
Aslını sorarsan "nün" u "kâf" imiş
Pâyine yüz süremedim ne çâre

Meded Pîr-i Sâmî bir gör hâlimi
Bu Salih'e çok ettiler zulümi
Aç vuslat perdesin göster gülümi
Çok ağladım gülemedim ne çâre

SALİH BABA DİVANI


20 Nisan 2014 Pazar

L'AN NEUF DE L'HEGIRE (MAHOMET) --- VICTOR HUGO

Victor Hugo'nun Peygamberimiz için yazdığı dizeler

Hazreti Muhammed'in (sav) doğumunun 1443'üncü yılının kutlandığı günlerde Fransız düşünür ve yazar Victor Hugo'nun Hazreti Muhammed (sav) için yazdığı dizeler Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Dil Eğitim Merkezi Fransızca Bölümü Öğretim üyesi Yakup Yaşa tarafından uzun araştırmalar sonrası Türkçe'ye çevrilmiş.
Ünlü Fransız yazar Victor Hugo'nun, 1855 yılında sürgündeyken yazmaya başladığı, insanlık tarihi ve gelişimini anlatan ve hala Fransa'nın gerçek anlamdaki tek destanı olarak kabul edilen, "La Légende des Siècles (Yüzyılların Efsanesi)" adlı eserinde; Allah, İslam, Kur'an ayetleri ve Hz. Muhammed (sav) ile ilgili çok sayıda şiirinin olduğu yüz yıllardır biliniyor. Ancak, aynı eserin Brüksel'de 28 Eylül 1859 yılında yapılan ilk baskısında yer alan İslam ve İslam peygamberine dair 'Mahomet', diğer baskılarından çıkarılmıştı. Yüzyılın Efsanesi'nde de yer alan "Mahomet"'i Le Centre national de la recherche scientifique (Fransa Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi), ancak, Hugo'nun ölümünden yüzyıl sonra yani 1985 yılında yayınlamıştı. Bu yayınla birlikte Hristiyan dünyasında bir çok tartışmaya neden olan Hugo'nun Müslüman olduğu da tartışılmaya başlanmıştı.
Hugo eserinde Hz. Muhammed'in (sav) ölmeden önceki son zamanlarını anlatıyor.



 L'AN NEUF DE L'HEGIRE
 (HİCRİ DOKUZUNCU SENE)

MAHOMET
HZ.MUHAMMED


Vazifesinin yakın olduğu içine doğmuştu
Metindi, kimseyi kınamıyor, incitmiyordu
Yolda gördüğü kimselerle selamlaşıyordu
Her gün sanki biraz daha yaşlanıyordu

Oysa sadece yirmi ak vardı siyah sakalında
Durup su içen develeri izliyordu arada sırada
Böylece, deve güttüğü zamanları hatırlıyordu.

Sanki Cenneti görmüş, İlahi Aşkı bulmuştu
Sanki kâinatın yaratılışına şahit olmuştu
Alnı dik, yanakları kusursuz, benzersizdi
Kaşları ince, bakışları anlamlı ve keskindi
Boynu, gümüş bir testinin boğazıydı sanki.


Tufanın sırlarını bilen Nuh'un havası vardı.
Ona danışmaya gelenlere, adil davranırdı
Kimi itiraf eder, kimi güler ve inkâr ederdi
Sessizce dinler, en son konuşurdu kendisi

Ağzından dua ve zikir hiç eksik olmazdı
Çok az yer, karnının üzerine taş koyardı.
Boş durmaz, koyunlarını sağıp oyalanırdı
Oturur yere, elbiselerini kendi yapardı


Artık genç değildi, eski gücü de kalmamıştı
Yine de, herkesten daha fazla oruç tutardı
Altmış üç yaşında, bir ateş sardı vücudunu
Kutsal Kitap Kur'an'ı bir kez daha okudu
Sonra, sancağı, Said'in oğluna teslim etti.
Onlara: "Artık aranızdan ayrılma vakti geldi
Allah birdir, hep onun yolunda savaş" dedi.


Mahzundu, bakışlarında, yurdundan zoraki
Sürülen yaşlı bir kartalın hüznü vardı sanki
Yine, her günkü vaktinde mescide geldi,
Ali'ye tabi olanlar da arkasından geliyordu
Ve, kutsal sancak rüzgarda dalgalanıyordu.

Benzi soluktu, döndü ve kalabalığa seslendi
"Ey insanlar, ömür bitiyor, hayat gelip geçici
Biz, karanlıkta birer zerreyiz, yüce olan O'dur

Ey insanlar, O'ndan başka rehberim yoktur
Onsuz bir değerim olmazdı."
Bir zat ona : "Ey müminlerin gerçek Sultanı!
Seni dinler dinlemez, herkes inandı sözüne
Sen doğduğunda, bir yıldız doğdu gökyüzüne
Kisra sarayının üç kulesi birden devrildi" dedi.


O da: "Melekler ölümümü müzakere etti;
Vakit tamam, dinleyin! Eğer herhangi birinize
Bir kötülük yaptıysam, çıksın herkesin önünde
Ben ölmeden, gelsin intikamını alsın şimdi;
Kime vurmuşsam, o da bana vursun" dedi.
Ve uzattı usulca asasını oradan geçenlere.

Yaşlı bir kadın, bir koyunu kırpıyordu eşikte
Ona: "Tanrı yardımcın olsun!" diye seslendi.
Bakışlarında bir hüzün vardı, oldukça bitkindi
Dalgındı; birden, şöyle dedi: "Herkes duysun!
Allah benim adımı andı! Bundan emin olun
Topraktan insan, nurdan bir peygamberim
İsa'nın getirdiği dini tamamlamaya geldim.

Ashabım, ben sabır taşıyım, İsa tatlı dilliydi.
Zira her şafak, doğacak güneşin müjdecisi

İsa benden önce, ama ne Tanrıdır ne de oğlu
O, gülü koklayan Bakire Meryem'den doğdu.

Unutmayın, ben de etten kemikten bir faniyim
Kuruyan bir balçıktan başka bir şey değilim;
Şu dünyada başıma gelmeyen şey kalmadı;
Çektiğim çilelere, yol olsa, dayanmazdı

Baskı ve işkenceden, şu bedenim çok çekti;
Ve eğer işlediğimiz her bir günahın bedeli
Korkunç bir haşere olsaydı, o karanlık mezarı
Bize dar eder, cehenneme çevirirdi orayı.

Tekrar tekrar bedenlenir cehennem ehli
Ve kurtlar yeniden kemirir tüm bedenlerini
Böylece, defalarca tükenir ve yeniden dirilir
Cezalarını çekince de, yeniden huzura erişir.

Ben, kutsal savaşların mütevazı meydanıyım
Bazen bir efendi bazen de bir köle gibiyim
Kelamım, tıpkı çöldeki kum ve kuyular gibidir
Bir sözüm korkutuyorsa, bir diğeri müjdecidir;

Ey inananlar! Çektiklerimi görüyorsunuz işte!
Karşıma alıp, insanı aldatıp yeniden delalete
Sürüklemek isteyen o dehşet saçan iblisleri
Engellemeye çalıştım, bağladım o pis ellerini

Çoğu zaman, Yakup gibi, karanlıklar içinde
Çarpıştım durdum, görmediğim kimselerle;
Fakat insanlar beni özellikle öldürmek istedi
Bana karşı sürekli kin ve kıskançlık besledi
Ben ise, asla, Hak davamdan vazgeçmedim
Onlarla savaştım, ama kimseden incinmedim

Savaş boyunca: "Bırakın yapsınlar!" diyordum
Kanlar içinde tek yaralı ben olayım istiyordum
Varsın hepsi vursun bana, zaten durmazlar ki
Zira sağ ellerine Ayı, sol ellerine Güneşi
Versem de, düşmanlarım vazgeçmezdi asla
Yine de saldırırlardı bana şu çileli yolculukta

Fakat ne olursa olsun geri adım atmadım
Zira bu kutsal dava uğruna tam kırk yıl savaştım
İşte, böyle geçen bir ömrü nihayet tamamladım
Şimdi Allah'a gidiyorum, dünyayı geride bıraktım.
Greklerin Hermès'i, Yahudilerin de Lévi' yi
Desteklediği gibi siz de hiç bırakmadınız beni
Çektiğiniz bu sıkıntılar, mutlaka son bulacak
Bu soğuk, ıssız geceye elbet Güneş doğacak

Müminler, asla ümidinizi kesmeyin O'ndan
Zira Kronnega dağlarını aslan yuvası yapan,
Denizleri incilerle, karanlıkları da yıldızlarla
Donatan Allah, elbet sizleri de koymaz darda.

Sonra: "O'na inanıp teslim olun " diye ekledi
İnanmayan, ancak, inkâr da etmeyenlerin yeri
Cennet ile cehennemi ayıran duvarın üzeri
Kararmıştır kalpleri, günah işlemek tek işleri;
Hiç kimse tamamen günahsız değildir belki
Ama çabalayın ki, Allah cezalandırmasın sizi

Namaz kılın, bütün azalarınız değsin yere
Zira o dayanılmaz cehennem ateşi, sadece
O'nun için yere kapanmayan bedenleri yakar
O, kapkaranlık dünyayı, masmavi gökle açar;

Misafiri sevin, dürüst olun, adaletle hükmedin
Yüce katında türlü türlü nimetler var sizin için
Yedi göğü geçmek için altın eğerli atlar,
Ve yıldırımları geride bırakan hızlı arabalar
Huriler, tertemiz, hep ter ü taze ve neşeli
İncilerden yapılmış köşklerde oturur her biri

Cehennem ateş ehlini bekler, vay hallerine!
Ateşten ayakkabıları olacak ve giydiklerinde,
Sıcaklıkları kazan gibi beyinlerini kaynatacak

Cennet ehli ise, pek neşeli ve gururlu olacak."
Biraz durdu, hep ümitli olmalarını öğütledi
Sonra, ağır adımlarla yürümeye devam etti
Ardından : "Ey insanlar! Size sesleniyorum
Vakit saat doldu, ebedi bir âleme gidiyorum
Belki bu sizinle son görüşmemiz, acele edin
Beni tanıyan herkes gelip son kez dinlesin
Bir hatam olduysa, yüzüme söylesin" dedi.

Kalabalık sessizce sağa sola açılıp yol verdi
Gitti ve Ebufleya Kuyusunda sakalını yıkadı
Biri ondan üç drahmi istedi, çıkardı verdi
"Şimdi, mezara bırakmaktan daha iyi" dedi.

Herkesin, bir güvercininki gibi ışıl ışıldı gözleri
Bakıp, kendilerini hep kollayan o yüce insana,
Ağlıyordu halk; evine kadar eşlik ettiler ona
Birçoğu gözünü bile kırpmadan orada bekledi
Bütün geceyi dışarıda taşların üzerinde geçirdi
Ve ertesi sabah, günün ağardığını fark edince
"Ben artık kalkamıyorum, dedi, Ebubekir'e
Kitap'ı alıp yanına, sen kıldıracaksın namazı."

Eşi Aişe de o sırada cemaatin arkasındaydı
Ebubekir okuyor, Muhammed ise dinliyordu
Nihayet, okuduğu ayetleri usulca bitiriyordu
O, dua ve zikrini yaparken herkes ağlıyordu

Ve, Ölüm Meleği çıka geldi akşama doğru
"İçeri girebilir miyim" diye müsaade istedi
"Gelsin" dedi. Dünyaya açtığı o ilk günkü gibi
Yine ışıl ışıl parlıyor ve gülümsüyordu gözleri,

Ve, Melek ona : "Allah seni bekliyor" dedi
Memnuniyetle, dedi. Şakakları şöyle bir titredi
Bir an aralandı dudakları ve ruhunu teslim etti.


VICTOR HUGO




15 Şubat 2014 Cumartesi

Sökün sahte su borularını,ev ev merhamet şebekesi kurun!- REİS BEY

REİS BEY (1988)



1948 yılından 1960'a kadar tiyatro kaleme almayan Necip Fazıl'ın 1960 ihtilalinden sonra hapiste yazdığı üç eserden biri Reis Bey diğerleri ise Ahşap Konak ve Büyük Doğu'nun kapanması üzerine tamamlanamayan Kumandan eseridir.

Reis Bey Mesut Uçakan tarafından sinemaya uyarlanmış, Reis Bey karakterini Haluk Kurdoğlu oynamıştır. Reis Bey bir ceza hakimidir,ömrü otel odalarında geçmiş yapayalnız sert taş kalpli bir adamdır. Merhamet hakkındaki  düşüncesi "merhamet ağızların iğrenç sakızıdır" ve "merhamet idamlık suçtur" olan Reis Bey'in hayatı idama mahkum ettirdiği bir sanığın şu sözleri ve idamından sonra suçsuz olduğunun anlaşılmasından sonra değişir.

-Etmeyin Reis Bey siz ağlayamazsınız. Ağlayabilseydiniz anlayabilirdiniz. Siz merhametten, acıma duygusundan yalnız kötülük doğacağına inanmışsınız. Yerine göre haklısınız. Fakat ondan ne büyük iyilik doğacağını unuttuğunuz için en büyük hakkı kaybediyorsunuz. Rahmet kaldırılmış sizin üzerinden buz çölünde yol alıyorsunuz. Reis Bey mühürlü kalbinizin açılmasını dilerim. Allah sizi de arındırsın.

Bu sözlerin dışında filmde beni etkileyen ve not aldığım diğer bölümler ise şöyle:

-Affı anlayınca kendinizden başka her insanı mazur göreceksiniz. Herkesi bu hale birbiri getirdi. Herkes herkesi affetsin. Başka ne çaremiz olabilir?

-Gelin çocuklar kumar masasına dizilip hep beraber ağlayalım. Mazlumun kendinde kıyılana, zalimin de kendinde kıydığına ağlayalım.Zalime daha çok ağlayalım.

-Ben diyorum ki her fert başucuna suçlu benim herkes suçsuz levhasını asmalıdır. Ben diyorum ki yegane kurtuluşumuz herkesin herkesi affetmesindedir. Daha ötesi kanunların sorumluluğuna girer.

-Soğuk kış geceleri köprü altında yatan çıplakların vebali benim boynumda. Gömleğimin yakasında isterse çareme adli tıp baksın. Fakat bir hastaneye girsem de kan kanseri çeken hastalar görsem acaba onları bu hale ben mi getirdim diye düşünürüm. Ben ne yaptım?

-Göklerin merhamet dolu olduğuna inanıyorum. Bizse nefsimizin beton çatısını tepemize dikmiş yaşamayı öldürüyoruz. Merhamet...Alem bu temel üzerinde eğer toprağa, tohuma hatta kire, lekeye merhamet... Merhamet olmasaydı su olur muydu? Rengi merhamet, sesi merhamet, pırıltılı, şırıltılı su. Ne duruyorsunuz sökün sahte su borularını. Ev ev merhamet şebekesi kurun. Tepelerinizdeki çatıları da yıkın, göklerle temasa geçin. O zaman göreceksiniz ki acı su borularından kendi kendine tatlı su akacak. Ve başlar üstünde güneşe yol veren kubbeler yükselecek.

-Gelemem dadı, gözyaşlarım kurur diye korkuyorum.

6 Ocak 2014 Pazartesi

Ruknettin'in Kalbi İçin Kehanetler - Kemal Sayar

Ruknettin'in Kalbi İçin Kehanetler



Ruknettin'in aynalarda ağladığı kadar var.

Bir mevsimin kıyısından tutarsan Ruknettin
Kurak ovalara yağmurlar yağar,
Ayak bileklerinden kavrarsan bir harfi,
Kalbin şiir olup vadilerini sular.

Senin de vadilerin vardır Ruknettin!
Kehanetler kurarsın,yağmalarsın kendini
Kurtarıp o yangında ilk önce kalbini
Niyedir,aynalarda azalır sesin.

Doktorum
Ben bu kalbimi sarınır örtünürüm
Kış gecelerinde o nu yakar ısınırım
Üşürsem helak olacağımdan korkarım.

Doktorum
Gayya kuyusuna inmek istemem
Bana bir ip uzat,yağmurlar istemem
Aynaları kırarım,suretimi istemem
Mevsimler dönedursun,bu dünyayı istemem
Ben Allah'ı isterim.

Ben hep aynalardan geçerim doktor
Aynalar benden geçer.
Araf'tan bir sepet sarkıtırım aşağı,
Doluşur içine narin böcekler
Yaşamayı yeni öğrenmiş kelebekler
Üşüşür ben kalbimi sarkıtınca aşağı
Ben hep aynalardan geçerim doktor!

Günahları için ağlayan kim varsa
Kanatlarıyla okşar onu melekler

Hep böyle midir
Kalbin hep böyle yavaş mıdır Ruknettin?
Aynalar sana bir savaş mıdır Ruknettin?
Yarin dudaklarından trenler geçer de
Kalbiyin istasyonunda durmaz mı
Sen hiç satrançta yenilmez misin
Atına binip hep gider misin
Bilmez misin,atından ayrı düşen bir vezir
Zehir gibi çoğaltır kanında yalnızlığı
Ve nihayet şahlar da aynalardan geçer
Bir sen mi kalırsın bu rüyada Ruknettin
Herhalde hep böyledir
Bu dünya sevenlere bir tuzaktır Ruknettin!

Buraya kalbinizi kuşatmaya geldiydik
Konuşmayı unuttuyduk,hal diliyle söylediydik.
Dua okuduyduk,yağmur dilediydik
Kalbinizi kuşatmaya geldiydik.

Hoşgeldiniz.Buyrun.İşte kalbim.
Adımı unuttuğum zamanlarda RUKNETTİN'im
Gövdesi ihlal edilmiş bir yetimim.
Şu kapıdan buyurun, az ilerisi kalbim.

Benim kalbim bir ıslahevidir doktor.
Yetim bir çocuk durmadan azarlanır içinde
Benim kalbim gövdesi ıslahevlerine çakılı bir kuştur
Uçmayı bilmeden ölür kenar otellerde
Kalbim ıslah olmaz bir kuştur doktor
Tıkanır,ölür metropollerde.

Bir çiçeği uyandırmak için mi
Söner bu ateşgahlar
Kaldırmak için mi yeraltını
O derin uykusundan
Kurur bu göl
Ne var ve ne oluyor
Neden türkü söylüyor fesleğenler
Uzakta biri mi göründü
Biri İncil okurken düşüp bayıldı mı
Bir rüya mı gördü yalnız keşişler
Ne oldu?

Adım Ruknettin,tanışıyor olmalıyız
Bir çay ocağında ya da bir merdiven başında
Sunmuş olmalıyım kalbimi size
Bakın!demiş olmalıyım henüz avladım O'nu
İgvanın zehrini boşalttığı kuyularda.
Yalnız günah parlar zifiri karanlıkta
Ve kuyudan kuyuya bir yol yoktur
Bir avcı tüfeğini doğrulttuğunda
Ay gibi ışıdığında bir aşk
Bir mevsim yönünü şaşırdığında.

Hayret etmiş olmalısınız,kalbim
Hezarfen misali havalanınca.

Korkarım sevgili doktor,bu mektuba kendimi üzerek başlayacağım
Çabuk büyüyen bir çocuk gibi,
Ceplerimin nerede olduğunu unutacağım önce
Ve mazi gizlenecek bir yer bulamayacak kendine.
Sonra bir menekşeyi teheccüde kaldırmayı unutacağım.
Unutacağım,hangi şehirde durursam yar beni karşılar.
Nerede ölürsem bahtıma idamlar çıkar
Gülümseyen bir arap olacak yüzümün size bakan tarafı,
Terkedip gitmelerin ağırlaştığı bir güz olacak öte yarısı.

Alnımın dokunduğu yerden savaşlar artacak
Ve bahar giysilerine bürünmüş gelirken kıyamet
''gönüllü mağlupları olacak hayatın'' doktor.
Yarından korkan adam,Ruknettin böyle söyler.

Siz doktor,yazabilir misiniz bir gülü yeniden
Alıştırabilir misiniz baharı çürüyen toprağa
Kabaran yağmuru yeraltına
Ve bir aşkı ayrılığa
Yakıştırabilir misiniz doktor
Kanatlarında hüzün ve manolya taşıyan
Kuşlarla konuşabilir
Ve trampetimi geri verebilir misiniz bana?

Ah kalbin moğolları ! size verecek ne kaldı
Bir kitap olup yandı da o
Külünden zehir kaldı
Bir hayal olup uçtu da
Gökte melekler bağırdı
''eve dön,eve dön!''

Döndüm ki;şehrin ağrıları üstüme kaldı
Bulvara uzanmış diskotek kızları/o melul orospular/
Süpermarketler,bankalar
/yani toplu insan mezarları/
Üstüme kaldı.

Size ne denir ey kalbin istilacıları
Barbar denir,'bir hayal yıkan'denir.
Alın O'nu da götürün,bir kalbim kaldı.

Bir ilkokul atlasında gemilerim yandıydı
Cenevizden geliyordum,elimde mektuplarım vardı.
Elimde ölü bir kızın sağır saçları vardı
Bir mevsimin ortasında kalakaldıydım

Bakkaldan manavdan değil,
Cenevizden geliyordum doktor
O kızın saçlarından geliyordum
Yitirilmiş bir mahkemeden
Galiba kalbimden geliyordum.

Bir güle boyun eğdiren nedir
O aşk değilse
Nedir kalbe çıkartılan
Tutuklama emri,
Aşk değilse.
Ah,o sığınaklardan
Yitikleri toplayan
Ve düşlere vuran gemi
Nedir aşk değilse

Size kendimden bahsediyorum doktor
Biraz yağmur kimseyi incitmez.

İyi ruhların arasında dolaşan
Bir gölgeden sözediyorum.
Acıdan çatlamış kalbi
Soğuğa dayanıklı kılan bir bilgiden
Terkedilmiş şizofrenleri
Kendine çeken vadiden
Keşişlerin hüznünden
Ve bir aşk yüzünden
Ayları karıştıran kişinin
Tababet-i ruhiyyesinden

Size kendimden bahsediyorum doktor
Ben kar yağarken ıslanmam.

Benim öbür adım rüzgar
Uğradığım orman
Değdiğim kalp uğuldar.

Deki bulunur elbet
İyi bir hal üzre kaybolan kişi


|Kemal Sayar



3 Kasım 2013 Pazar

Ya Rab Bu Uğursuz Gecenin Yok Mu Sabahı? - Mehmet Akif ERSOY


Ya Rab Bu Uğursuz Gecenin Yok Mu Sabahı?




Yâ Râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabâhı?
Mahşerde mi bîçârelerin, yoksa felâhı!

Nûr istiyoruz... Sen bize yangın veriyorsun!
'Yandık!' diyoruz... Boğmaya kan gönderiyorsun!

Esmezse eğer bir ezelî nefha, yakında
Yâ Rab, o cehennemle bu tûfan arasında

Toprak kesilip, kum kesilip Âlem-i İslâm;
Hep fışkıracak yerlerin altındaki esnâm!

Bîzâr edecek, korkuyorum, Cedd-i Hüseyn'i
En sonra, salîb ormanı görmek Harameyn'i

Bin üç yüz otuz beş senedir, arz-ı Hicaz'ın
Âteşli muhitindeki sûzişli niyâzın

Emvâcı hurûş-âver olurken melekûta
Çan sesleri boğsun da gömülsün mü sükûta?

Sönsün de, İlâhi, şu yanan meş'al-i vahdet
Teslîs ile çöksün mü bütün âleme zulmet?

Üç yüz bu kadar milyonu canlandıran îman
Olsun mu beş on sersemin ilhâdına kurban?

Enfâs-ı habisiyle beş on rûh-u leimin
Solsun mu o parlak yüzü Kur'an-ı Hakim'in?

İslâm ayak altında sürünsün mü nihâyet?
Yâ Rab, bu ne hüsrandır, İlâhi, bu ne zillet?

Mazlûmu nedir ezmede, ezdirmede mânâ?
Zâlimleri adlin, hani öldürmedi hâlâ

Câni geziyor dipdiri... Can vermede mâsûm
Suç başkasınındır da niçin başkası mahkûm?

Lâ yüs'ele binlerce sual olsa da kurbân;
İnsan bu muammalara dehşetle nigeh-bân!


Eyvâh! Beş on kâfirin îmanına kandık;
Bir uykuya daldık ki: cehennemde uyandık

Mâdâm ki, ey adl-i İlâhi yakacaktın...
Yaksaydın a mel'unları... Tuttun bizi yaktın

Küfrün o sefil elleri âyâtını sildi:
Binlerce cevâmi' yıkılıp hâke serildi

Kalmışsa eğer bir iki mâbed, o da mürted:
Göğsündeki haç, küfrüne fetvâ-yı müeyyed!

Dul kaldı kadınlar, babasız kaldı çocuklar,
Bir giryede bin ailenin mâtemi çağlar!

En kanlı şenâatle kovulmuş vatanından
Milyonla hayâtın yüreğinden gidiyor kan!

İslâm'ı elinden tutacak, kaldıracak yok...
Nâ-hak yere feryâd ediyor: Âcize hak yok!

Yetmez mi musâb olduğumuz bunca devâhi?
Ağzım kurusun... Yok musun ey adl-i İlâhî!


4 Cemaziyelevvel 1331 - 28 Mart 1329 (1913)
 
|Mehmet Akif Ersoy

ZULMÜ ALKIŞLAYAMAM - Mehmet Akif ERSOY

ZULMÜ ALKIŞLAYAMAM

Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım!
-Boğamazsın ki!
-Hiç olmazsa yanımdan kovarım.
Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git, diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...
İrticanın şu sizin lehçede ma'nası bu mu?
Mehmet Akif Ersoy